Posts Tagged ‘ teori ’

Kalp Hastalıklarının Sebebi Üzerine

Kalp Hastalıklarının Sebebi Üzerine

Yaklaşık yirmi yıldır hastane koridorlarında bir o yana bir bu yana koşturuyorum. Bir ameliyattan diğerine giderken, diğer yandan kütüphane koridorlarında kalple ilgili külliyatı, keskin kokulu siyah çayla birlikte, reflüden harabat olmuş boğazımdan aktarırcasına hızla içiyorum.

Binlerce neden, binlerce sonuç var kalp hastalıklarıyla ilgili. Yıllarca ne ameliyatlar gördüm aklın, mantığın, beynimin, gözlerimin yaşamaz dediğim hastaların nasıl yaşadığını, yaşar dediklerimin de nasıl aniden ve sebepsiz göçüp gittiklerini…

Bebek sahilinde oturup düşlere dalarken, yıllardır cevabını arayıp durduğum manasız soruları kesen bir iç sıkıntısına müteakip, sıkışan kalbimin beni nasıl korkudan titrettiğini anladığımda değişti kafamdaki sorular. Bilim birazda var olanı görmek değil, var olanın dışındakileri görmektir diye boşa dememişler. Bunca yıllık beynim bir anda nasıl sıfırlandı, nasıl bir bebeğin kafası kadar berraklaştı bilemem. Sonraki gün yaptığım bir ameliyat sırasında kalbe bakıp “Bu nedir?” diye soracak kadar tarumar ettim tıp gerçeğiyle ilgili kurduğum dünyayı.

O günden sonra gelen hastalarıma şikâyetlerini sormak yerine, “nasılsınız?”, “mutlu musunuz?” gibi, gündüz bir hastane odasında başlayıpta gece rakı sofralarında süren, sabaha karşı eve döndüğümüz dertleşmelere dönüştü birden. Takıntılı ruhum her yıl Mart ayında yaptırdığım tetkikler sonrası iyi çıkan sonuçlarla rahatlardı, ancak bu sefer hiç tetkik yaptırmadan, bu dertleşmeler sırasında çok ağır kalp hastası olduğumu yavaş yavaş anlamaya başladım.

Kimisi insan olmanın değerini kaybetmiş, kimi parasızlıktan ve itibarsızlıktan toplumdan dışlanmış, kimisi tüm zenginliğin, itibarın içinde harcanmış, kimisi bir sevdanın peşinde kahrolmuş, kimi bir sevdayı harcamış, kimi adam öldürmüş, kimi kötü düşüncelerle kendini ve çevresindekileri öldürmüş, hayatı, insanları, düşünmeyi, beynini, kalbini, her şeyini öldürmüş…

Bu nedenler böyle tren gibi sıralanıp giderken. Bu kalpsiz, rekabetçi ve acımasız dünya dönmeye devam ettikçe makineli bir tüfeğin şarjöründen boşalan kara kurşunlar gibi önüne geleni yaralamaya ve acıtmaya devam ediyor.

En büyük amacı, en güçlü olmak olan bu sevgisiz insan topluluğunun, birikimsiz, avare fikirleri, gerçeğe yaklaşmak isteyen korkakların fikirlerine her dönem ağır basıyor. Bir yanda çok bilimsel tıbbi gerçekler, dünyadaki en büyük gerçekmişçesine insanlığı parayla esir alırken, diğer yandan da insanlığı tüketerek esir kampına daha fazla insan topluyor.

Bir gün bir ameliyat sırasında, yıllar önce katıldığı bir protesto gösterisinde bir tiranın hakikat hukukunca, haksızca tutuklanıp içeri atılmış, yıllar sonra hapisten çıktıktan sonra ailesi tarafından dışlanmış, sevdiği kadınlar gelecek korkuları yüzünden geçmişini öğrendiğinde teker teker bırakıp gitmiş ve an’da Ahmet Abi’yi katletmiş. Bir türlü meşrulaşamayan hayatına içtiği günlerin birinde, tecavüz ettiği kadından dünyaya gelen kızı da onu terk ettiğinde sıkışan kalbi, belki bilmemne hormonu salgılanmadı, ya da çok tuzlu, yağlı şeylerde yemiş olabilir, belki muktedir ahlak düzeninden dışlandığı için ilahi bir musibette başına gelmiş olabilir, işte bu hayatımızda neden var bilmediğimiz düzenin boktan bir gerçeğiyle ameliyat masasında hiçbir neden yokken bir anda can verdi. Kalbe hangi meşru müdahaleyi yaparsak yapalım geri döndüremedik. Sanki bu koskoca Evrende dönüp durması için her şey müsaitken o durmayı seçiyordu. Ben bu gerçeği hiç kimseye anlatamadım. Çünkü işte öyle oldu, böyle olmasaydı olmazdı gibi akılsız ifadeler muktedirdi hayata.

Pılımı pırtımı toplayıp hastaneden ayrıldım. Kimine göre kafayı yemiştim, kimine göre ailevi sorunlarım vardı, kimine göre başarısızdım, akılsızdım, fikirsizdim her neyse gittim bir mekân beğendim denize karşı. Çünkü insan kötüdür, ortak dünya da kötüdür gibi ağırlığı büyük ancak insan teorisinin bir yanını aydınlatan bir önermenin kapsamsızlığını ancak yalan dünya da kaybolanlar anlayabilir. Her neyse, bu sevgisiz, bu renksiz, olabileceğinin en boktanı dünyanın hikâyelerini dinledik ve yazdık bu küçük kahvede. Keyifli, güzel ama dışarıda ki yaşamdan umutsuz bir dünya kurduk orada. Kalbi sıkışanlar çekip gittiler, bir damla ağlamadık hep sevgiyle yaşattık onları, geriye kalanlar birbirimizi tedavi edip, denize bakarak sonsuz Evren’i izlemeye ve anlamaya devam ediyoruz. Kalbimizde sonsuz umut ve sevgiyle…

Alican Özer

ozeralican@hotmail.com

Alex-Grey-Psychedelic-Painting-Art-Gallery-Kissing-744x1024

Sevgisiz

Sevgisiz

İnsanoğlunun en büyük açlığı sevgiyedir kuşkusuz. Yeryüzünün en güzel nimetleriyle karnını tıka basa doldursa da, sevgiye açtır her zaman.  Masum bir kavramdır sevgi… Fakat şüpheyle bakılmalıdır. Çünkü deneyimliyoruz ki masum görünümlü bu şey, her zaman masum değildir. Bazen anlamsız ve aşırısı zarar verebilir hayata ve insanlara. Vassaf Hocanın dediği gibi “sevginin sevenlerden korunması”[1] gerekir bazen. Dünyayı değişip, dönüştüren sevgi, her gün farklı mecralarda farklı durumlarda dünya sahnesinde yerini alıyor. Çoğu zaman aptalca bir oyun da olsa, böyle böyle sevmeyi öğreniyoruz belki de. Belki biraz biraz sevginin gerçek anlamına yaklaşabiliyoruz. Bugün bu muğlâk oyun içinde “sevgisizlerin durumlarını” konuşmak istiyorum.

Cin gibi dört gözle bakar dünyaya sevgisiz, derinden bakar. Anlamaya çalışır bu lanet olası dünyaya neden geldiğini, bu sevgisizlik içinde bunca insanın hala mutlu şekilde nasıl yaşadığını. Sevgisiz hızlıdır. Kaybolmanın vermiş olduğu telaş mıdır? Dünyanın dört bir yanında dönüp duran, sevgiyi yakalama telaşından mıdır? Yerinde duramaz.

Sevgisiz, bir başkaldırandır. Otoriteye yenik düşemez. Muhaliftir sevgisiz. Son anında bile muktedir son kelamını söylediğinde, onun söyleyecekleri henüz bitmemiştir. Son bir bildirisi daha vardır kurulu düzene karşı. Döner durur, hapsolur, zincire vurulur. Direnir, pes eder tövbe eder kurtulur. Sevgisiz, kara zindandan çıkışta bile başını dik tutar. Onun cezayla, akıllandığı neden sonucunu kuran ve bundan sonra akıllı bir çocuk olacağını düşünen sisteme karşı son kez küfreder ve kaçar. Koşar koşar, nefessiz kalana kadar koşar, yorulmaz bir sevgisiz. Uykusuzdur sevgisiz. Çünkü yolun ötesinde berisinde onu arar. Hayatı boyunca ulaşamadığı sevgiyi… Her bulamadığında kaybolur. Hayali bir sevgili yaratır bazen. Bazen bir meyhane masasında kendini bulur. Bazen bir sinagog’tadır, bazen kilise, bazense cami’de. Sevgiyi her yerde arar durur sevgisiz.

İnsanoğlu bir kere sevilir hayatta, o ilk sevgi kutsanmasını yaşayamamışsa o artık koca bir sevgisizlik abidesi olmaya adaydır. Çünkü sevgisiz bir insan sevilmez, ya saygı duyulur ya acınır ona. Sevgisizlik alnına kazınmış kara bir kader gibidir. Etrafında çoğu zaman mutlak Tanrı’yı bile sevmeyi beceremeyen insanlar, değişken insanın yerine kimi zaman parayı, kimi zaman saltanatı, kimi zaman gücü, kimi zamanda kendini severler… Onu annesi bile her şeyden fazla sevmemiştir. Çünkü sevgi kutsaması “her şeyden” fazlasını ister. Sevgisizlik sokağa çıkar yayılır. Bazen iyi bazen kötü eylemlerde bulur. Sevgisizlerin bir kısmı çarpıcı eylem hazırlığı telaşındadır. Bombaları, kurşunları hazır birini sevme arayışındadır. Sevgisiz elbet birini bulur sevecek ve onu çok sever. Ona tapar. Sonrası hüzün tabi… Çünkü sevgisizliğin yarattığı açlık, kontrolsüz bir oburluğa götürebilir insanları. Aşırılıklar azgın bir hayvandan daha çok alçaltabilir bir insanı. Fakat sevgisiz ya da sevilen de biraz alçaktır. Üzerine bombalar yağdırır sevdiğinin, tüm sevgisiz insanların üzerine yağdırır gibi yağdırır kurşunlarını. Onların dünyasında bir dönem aldandığı sahte sevgiler gibi değil gerçek kurşunlar… Çünkü onun sevgisi de, diğer sahte sevgiler gibi şehrin en kirli kerhane duvarlarının ardında bir güç gösterisidir. Masumiyet kaybolmuştur. Sevginin kirli yataklarda, başka bir sevgisizden öç alma biçimidir. Geriye kalan sevgisizlerin gücü yaş ilerledikçe kaybolur. Kaybolma sürecinin boktan çukuruna düşüp. Kendi oluşturdukları girdaplarda bata çıka kaybolurlar. Eğer ki sevgisizin kaderi biraz hazine, biraz kadın ve çokça yaşamak denen aldanmacaysa, o yola gider sevgisiz. Bu biçimsiz, bu adi oyunu oynayanlar ve sevgide aldananlar hiç ağlamasınlar. Kendi yolunu bulamadan, yola giren kaybolmaya mahkûmdur.

Geriye kalan sevgisizleri daha kötü bir kader bekler. Geriye kalan sevgisizlerin birçoğu hayatlarında bir daha hiç sevemeyeceklerdir. Çünkü kalplerine çok uzun zaman önce sevgisizlik, nefret ve iktidar tohumları ekilmiştir. Sevipte kavuşamayanların ve sevgi yumağı dünya ütopyasının bitiş tarihi budur. Tarlaya düşen zararlı bir ot gibi söküldüğü yere yeni bir tohum bırakmıştır ve sevgi yanlış yoldadır. Geriye kalan paramparça hayatlar ve aşklar, güzel bir yaşam için teoriler…

Alican Özer

ozeralican@hotmail.com

 Kaynak:

[1] http://www.radikal.com.tr/yazarlar/gunduz_vassaf/10_agustos_turkiye-1206097

Fotoğraf: Georgia O’Keeffe

Fotoğraf Kaynak: http://nymag.com/arts/art/reviews/59249/

okeefe090928_250