Sarı Yelekliler, Fransa ve Avrupa Birliğinin geleceği

Fransa’da son günlerde yellow vest “sarı yelekliler” hareketi giderek etkisini arttırıyor. Sokak hareketinin sebep sonuçları farklı perspektiflerde analiz ediliyor. Fransa’da yaşanan “sarı yelekliler” hareketini Fransa’nın yakın geçmişini, Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki yaşanan tartışmaları, Avrupa birliğini de denkleme katarak analiz etmeye çalışacağım.

Fransa üçüncü ve dördüncü Cumhuriyet denemelerinde beklediği istikrarı yakalayamadığından, General de Gaulle 1958’den itibaren Fransa’da Beşinci Cumhuriyet’i başlatmıştır. Bugün hala Beşinci Cumhuriyet devam etmektedir. Bu yapıda en önemli makam Cumhurbaşkanlığı olmuştur. Cumhurbaşkanı 2000 yılda yapılan değişiklikle beş yıl süreyle görev yapar hale gelmiştir. En fazla iki kez arka arkaya seçilebilmektedir. Seçim iki turlu yapılmaktadır. Birinci oylamada adaylardan biri salt çoğunluğu elde edemezse 15 gün içinde ilk turda en yüksek oyu alan adaylardan ikisi ikinci tur oylamaya katılmaktadır. Cumhurbaşkanı özel yetkilere sahiptir. Cumhurbaşkanı başbakanı ve onun önerdiği bakanları atar. Başbakanın önerisiyle bakanları görevden alabilir. Parlamentonun kabul ettiği yasaların ikinci kez görüşülmesini sağlayabilir. Cumhurbaşkanı aynı zamanda hükümetin de başıdır. Yürütmenin de simgesel değil gerçek başıdır. Millet meclisi seçimlerini yenileme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı birçok ayrıcalık ve imtiyaza sahiptir. Görüldüğü gibi kendine has bir özelliğe sahip bu sistem literatürde yarı başkanlık sistemi olarak anılmaktadır.

Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri

Fransa’nın siyasal sistemindeki değişimi ve bugününü kısaca özetledikten sonra 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelecek olursak. Fransa’da halen devam eden Beşinci Cumhuriyette Cumhurbaşkanlığının önemli bir makam olduğunu görüyoruz. Bu sebeple aslında siyasal tartışmaların en hararetlisi Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ortaya çıkıyor. Şimdi Fransa’da son seçimlerde ortaya çıkan tartışmaları inceleyelim.

2012 Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri

2012 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini ve sonuçlarını incelemek 2017 seçimlerini irdelemek açısından önemlidir. Çünkü 2012’de ki sorunlar ve söylemler bugün hala Fransa’da bitmiş değil. Hatta daha da alevlenerek devam ediyor. 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de 2017’de olduğu gibi iki konu seçim propagandasına damga vurmuştu “göç” ve “işsizlik”. Dönemin Cumhurbaşkanı Sarkozy’den memnun olmayan Fransız halkı %51.6 oyla François Hollande’yi Cumhurbaşkanı seçmişti. Sosyalistler 25 yıldır Cumhurbaşkanı seçilemiyordu. En son 1981-1995 yılları arasında Francois Mitterand Sosyalist partiden Cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştı. Hollande, 25 yıl sonra Sosyalistler içinden çıkmasıyla bir sürpriz olmuştu. Giderek etkisi artan ekonomik krizi fırsat bilen Hollande “Benim bu savaşta düşmanımın adı, yüzü ya da partisi yok, düşmanım finans dünyasıdır”, “Fransa’nın özü eşitliktir”, “Yönetme sırası solda” gibi söylemlerle solun oyunu büyük ölçüde elde etti. Ayrıca işsizlikle ilgili önemli mesajlar verdi. O dönemde işsizlik %10 düzeyinde devam ediyordu. Bu süreçte sol oylarını arttırırken, Nicolas Sarkozy’nin muhafazakâr partisi oy kaybetmeye devam ediyordu. 2012 seçimlerinde oyunu arttıran diğer bir tarafsa radikal sağ oldu. Bu seçimde Ulusal Cephe’nin adayı Marine Le Pen oyların %17.9’unu aldı ve büyük bir başarıya imza attı. Le Pen bu süreçte Euro’dan ayrılmak ve Fransa’nın İslamlaştırılması olarak adlandırdığı sürece karşı mücadele etme söylemlerini ön plana çıkarıyordu. Fakat yine de Hollande’nin ekonomi politikalarının ilaç olacağı yönünde halkta inanış devam ediyordu. Birinci tur oylamada François Hollande Sosyalist partinin adayı olarak 10,272,705 28.63% oy alarak birinci oldu, ardından Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy UMP’nin adayı olarak 9,753,629 27.18% oy alarak ikinci oldu. Radikal sağın yükselen yıldızı Marine Le Pen Ulusal Parti adına girdiği seçimde 6,421,426 17.90% oy aldı. Sol cephe adına seçime giren Jean-Luc Mélenchon ise 3,984,822 11.10% oy alarak dördüncü oldu. İkinci tur oylamasında, ilk tur oylamada 9.1 oyla beşinci olan Bayrou seçimlerin ikinci turunda Hollande’ye destek vermişti. Sarkozy’nin hükümetinde de yer almış Bayrou, Sarkozy’nin çok fazla sağa kaydığını söylüyordu. Marine Le Pen ikinci tur seçimlerinde boş oy atacağını açıklamıştı. 2012 seçimlerinin yine en önemli tartışmalarından biri Sarkozy’nin Merkel’le olan yakın ilişkileriydi. Sosyalist Parti Sarkozy’nin kazanması halinde Merkel’in kazanmış olacağını dile getiriyordu. Sarkozy ise “Güçlü Fransa” sloganıyla daha milliyetçi bir tutum sergilemişti ve bu iddiaları reddetmişti. Hollande’nin Sosyalist Partisi ise ilk tur seçimlerini önde tamamlamaya odaklanmıştı ve ikinci turda sol oylarını toplayacağından emindi. Bekledikleri gibi de oldu ve ikinci turda Hollande 18,000,668 %51.6 oy alarak Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı oldu.

2012 – 2017 Arasında Fransa’da Ekonomik Durum

Fransa, AB içerisinde Almanya, İngiltere’den sonra üçüncü, dünyada ise altıncı en büyük ekonomik güç olsa da, 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine damgasını vuran konu ekonomik krizdi. Çünkü Fransa’da işsizlik giderek artıyor, hükümetin mali politikaları zayıf kalıyor ve ekonomide istenen büyüme sağlanamıyordu. Hollande yönetimindeki Fransa hükümeti, ilk iş olarak yeni kemer sıkma politikaları çerçevesinde 2012 yılında 7 milyar, 2013 yılında da 11,6 milyar euro tasarruf edileceğini açıkladı. Emeklilik yaşı 60’tan 62 ye çekildi. 2011 ve 2012 büyümesi 0.22, 0.61 gibi çok düşük seviyelerde gerçekleşmişti. Bu durumu düzeltmeye çalıştı. Ancak Fransa’da işler Hollande’nin ve halkın hayal ettiği şekilde gelişmedi. Ekonomik sorunlar bir türlü çözülemiyordu, bir de üzerine göç sorunu da eklenince Hollande tamamen gözden düştü. İşte böylesi bir dönemde sahneye Hollande’nin Ekonomi Bakanı olan Emmanuel Macron çıktı. Macron, seçim öncesi istihdam piyasasında reform ve işsizliği azaltma, asgari emekli maaşlarını artırma, vergi alanında değişiklik ve yatırımlar planını hayata geçirme sözü verdi. Le Pen ise Macron’a karşı olarak Euro’dan Frank’a geri dönülmesi gerektiğini ve küresel ekonominin etkilerinden azade ulusal bir ekonomi kurulmasını savundu.

Emmanuel Macron ve En Marche! (Yürüyüş!) Yükselişi

39 yaşındaki genç siyasetçi Macron, seçim yarışının en hızlı yükselen ismi oldu ve seçim sonucunda Fransa’nın Napoleon Bonaparte’tan sonra en genç Cumhurbaşkanı oldu. Nisan 2016’da ne sağcı ne de solcu olarak adlandırdığı En Marche! (Yürüyüş!) ismiyle seçim için kurulan partisi, daha ılımlı, AB yanlısı politikalarıyla ön plana çıkmaya başladı.  “Genç, zeki ve karizmatik” bir lider olarak lanse edilen Macron, kısa sürede orta sınıfın ve sosyalist kesimin de büyük oranda oylarını topladı. Macron, önemli devlet adamlarını yetiştiren l’ENA’dan (Ecole Nationale d’Administration) okulundan mezun olmuştu. 2008’de Yahudi kökenli Rothschild aile bankasında finans uzmanı olarak çalışmaya başladıktan kısa süre sonra bankanın ortağı oldu. 2007’de lisedeki Fransızca öğretmeni, kendinden 24 yaş büyük Brigitte Trogneux ile evlendi. François Hollande’un görev süresinin ikinci yılında Ekonomi Bakanlığı’na atandı. Bu dönemde “Macron yasası” olarak bilinen “büyüme, istihdam ve ekonomik anlamda şansların eşitliği” yasası pek çok Fransızın tepkisini çekmişti. Le Pen’in aşırı söylemlerinin karşısında daha pozitif söylemlerle öne çıkan Macron, Cumhuriyetçiler’in adayı François Fillon hakkında çıkan yolsuzluk iddiaları üzerine yükselişini sürdürdü. Fillon’un, eşini parlamento üyesi yardımcısı gibi gösterip haksız kazanç sağladığı iddialarının ardından göçmen karşıtı politikaları ile bilinen Le Pen’in de rakip olamayacağı değerlendirmelerinin artmasıyla birlikte Macron, yarışın favori isimlerinden biri haline geldi. Seçim kampanyası eski ABD başkanı Barack Obama’nın kampanyasına benzer pozitif mesajlar içeren Macron, özellikle her bölgeye özel geliştirdiği kampanya stratejisiyle başarılı oldu. Macron seçim kampanyasını Rothschild ve Lehmann Brothers yatırım banklarının mali desteğiyle yürüttü.

2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri

2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin de en önemli konusu 2012’de olduğu gibi “ekonomi” ve “göç” oldu. Hollande gitgide gözden düştü, halkın aradığı ilacı bir türlü bulamadı. İşsizlik %10 seviyelerinde seyretmeye devam etti. Genç işsizlik %24’e dayandı. İşçi eylemleri git gide çoğalmaya başladı ve Suriye’de devam eden savaş durumu, göçmenler sorunu, terör Fransa’da kutupları iyice sağlamlaştırdı. Aşırı sağın ekonomik çözümü radikal biçimde Avrupa birliği dışında araması ve Avrupa Birliği’nin çaresiz politikaları, Fransa şehirlerinde artan göçmenler de yine Le Pen’in söylemlerini güçlendirdi.

Gözden düşen Hollande’nin, bakanı Macron’un partiden ayrılarak yeni bir parti kurması ve söylemlerini milliyetçilere yöneltmesi, “değişim” kavramını ön plana çıkarması Fransız sol seçmenini heyecanlandırdı. AB’yi ve liberal ekonomiyi destekleyen Macron dış dünyadan da önemli destekler aldı. İkinci tur öncesi ABD eski başkanı Barack Obama Macron’a destek videosu yayınladı. AB’den önemli isimler ve siyasetçiler açık şekilde Macron’a destek verdi.

Le Pen ise eski radikal sağcılığını yumuşatma yoluna gitti. Bu süreçte radikal milliyetçi damgası yemesine neden olan babasıyla parti arasındaki ilişkiyi kesti. Söylemlerini yumuşattı. Ekonomik olarak daha ulusal ekonomiyi destekler mesajlar veren Le Pen, Avrupa Birliği ile yolların ayrılması gerektiğini ve para birimi olarak Frank’a dönülmesi gerektiğini dile getirdi. Göçmenlere karşı sert bir tutum takınan Le Pen, göçmenlerin ülkeden gönderilmesi, sınırların kapatılması gerektiğine sık sık vurgu yaptı.

2017 seçimlerinin ilk turunda Emmanuel Macron, Marine Le Pen, François Fillon, Jean-Luc Mélenchon, Benoît Hamon, Nicolas Dupont-Aignan, Jean Lassalle, Philippe Poutou, François Asselineau, Nathalie Arthaud, Jacques Cheminade  on bir aday yarıştı. Seçimde Emmanuel Macron 8,656,346 (24.01), Marine Le Pen 7,678,491 (21.30), François Fillon 7,212,995 (20.01), Jean-Luc Mélenchon 7,059,951 (19.58) oy alarak ilk dört sırayı aldılar. Bu sonuca göre ikinci tur için Macron ve Le Pen yarışacaktı. İlk anketler %60 oranında oyla Macron’u önde gösteriyordu. Seçimin son günlerine doğru anketler Macron’u %65’le önde gösteriyordu.

İkinci tur oylaması öncesi ipler iyice gerildi. Ancak bu durum sokaklara çok lokal biçimde yansıdı. Geniş kitle eylemlerine dönüşmedi. Birinci turda adaylar %20 oy seviyesinde toplansa da ibre Macron’dan yanaydı ve Le Pen’in yeni adımlar atması gerekiyordu. İlk adım olarak radikal milliyetçi olarak yaftalanmasına sebep olan partisinden ayrıldı. Söylemlerini yumuşatma yoluna gitti. Ulusal sermayeye yönelik söylemlerine devam ederken, işçi sınıfına seslenmek için söylemler geliştirdi. Macron ve Le Pen’in karşı karşıya geldiği televizyon programı çok sert tartışmalara sahne oldu. Çoğu zaman ses tonu yükseldi. Sonuç olarak Macron radikal sağın yükselişine, AB’den, Euro’dan ayrılma fikrinin saçmalık olduğuna dikkat çekerken, Le Pen AB’den ayrılıp Fransa’nın ulusal ekonomiye yönelmesi gerektiğinin altını çizdi ve göçmen karşıtı söylemlerini yineledi. Seçimin son iki gününe MACRONLEAKS krizi damga vurdu. Macron’un seçim kampanyasına ait bilgileri içeren elektronik postaların internette yayınlanması Fransa kamuoyunda tartışma yarattı. Özellikle ABD seçimleri öncesi de bu tip tartışmalar yaşanmıştı. Fransız seçimleri öncesi de yine Rus lider Putin’le ilgili tartışmalar patlak verdi. Putin’in Le Pen’in gizli destekçisi olduğu yönünde iddialar ortaya atıldı ve Macronleaks’in arkasında Rusya’nın olduğu yönünde dedikodular dile getirildi.

Bu tartışmaların ortasında ikinci tur oylaması 7 Mayıs 2017 günü yapıldı ve sonuçlara göre  Emmanuel Macron 20,703,694 66.06% oy alarak yeni Cumhurbaşkanı oldu. Marine Le Pen ise 10,637,120 %33.94 oy alarak ikinci sırada yer aldı.

Yolsuzluğun Siyaset’e Etkisi

Fransa’da yolsuzluk iddiaları uzun yıllardır hiç gündemden düşmüyor. Seçim öncesinde hakkında yolsuzluk iddiası bulunan pek çok siyasetçi vardı. Bunlar arasında Eski Cumhurbaşkanları Jacques Chirac, Nicolas Sarkozy, Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault, AB’den Sorumlu Devlet Bakanı Herlem Desir, Eski Bütçe Bakanı Joreme Cahuzac, Cumhurbaşkanı Adayları François Fillon ve Marine Le Pen bulunuyor. Seçim sürecinde, gündemi en çok meşgul eden ise François Fillon ve Marine Le Pen oldu. François Fillon’un eşine haksız yere 500 bin euro gelir sağladığı, 2 çocuğuna Senato’da 2 yıl hiç çalışmadan “danışman” sıfatıyla 84 bin euro maaş ödendiği öne sürüldü. Le Pen hakkında ise danışman olarak gösterdiği bazı milletvekillerine 2010-2016 yıllarında haksız yere 340 bin euro ödendiği iddiası ortaya atıldı. Özellikle Fillon’un yolsuzluk iddiası uzun süre gündemde durdu ve seçim sürecinde Macron’un da elini önemli derecede rahatlattı.

Cumhurbaşkanlığı Seçim Sonuçlarının Değerlendirilmesi

Öncelikli olarak Macron’un bu kadar kısa sürede ortaya çıkıp Cumhurbaşkanlığına yükselmesi büyük bir başarı oldu. Bu noktada Macron özellikle Fransa’da bulunan potansiyel sol eğilimi bir araya getirmeyi bildi. Pozitif söylemiyle Hollande dönemindeki kötü etkiyi bozdu. Kısa sürede orta sınıf ve sosyalist seçmenin oylarını kazandı. Özellikle bu başarıda partisini “Ne sağ, ne sol” olarak adlandırması etkili oldu. Hollande 2012 seçimlerinde daha sol keskin söylemler kullanmıştı. Milliyetçiliğin yükselişini “bir korku” olarak güzel işleyen Macron, korku yaşayan Fransızların liberal güvenli bir limana sığınmalarını sağladı. Macron’un önünde şimdi en önemli sorun parlamentoda milletvekili çoğunluğunu elde etmek olacaktı.

Seçimin bir diğer önemli çıkışını Ulusal Parti’nin başındaki Le Pen yaptı. 2002’de Marie Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen, Jacques Chirac karşısında ikinci tur seçimlerinde 5,525,032 %17.8 oy alabilmişti. 2017’de Marie Le Pen ilk tur oylamasında 7,678,491 oy alarak önemli bir atılım yaptı. İkinci turda ise oylarını 10,637,120’a çıkardı.  Bu yükselişte özellikle ekonominin kötü gidişi etkili oldu. Seçim bölgelerine baktığımızda özellikle işsizlik ve yoksulluğun yüksek olduğu Aisne gibi şehirlerde Le Pen’in önemli oy artışı sağladığı görülüyor.

Marie Le Pen’in Geleceği

Marie Le Pen özellikle son zamanlarda ABD başkanı Trump’la çok fazla karşılaştırılıyor. Liderler söylemleri bakımından birbirine benzese de tarz olarak birbirinden tamamen farklılar. Ortak noktaları olarak göçmenlere karşı aldıkları katı tutum, ulusal ekonomiyi desteklemeleri ön plana çıkıyor. Ancak Trump daha uzlaşmaz, ağzına geleni söyleyen bir imaj çizerken, Le Pen daha tutarlı, uzlaşmacı, daha sakin ve rasyonel bir imaj çiziyor.

Marie Le Pen’in geleceği özellikle bundan sonra sürdüreceği politikaya bağlı. Radikal sağdan daha yumuşak bir yöne sapan Le Pen’in bu siyaseti işe yaramış görünüyor. Ayrıca ilerleyen yıllarda eğer ki ekonomik sorunlar çözülemezse bu Le Pen’in işine yarayacak. Le Pen’in geleceği de, AB’nin geleceği ne bağlı. AB yapısal sorunlarına çözüm bulamadığı sürece muhtemelen Le Pen’in yükselişi de sürecek.

Avrupa Birliği Nereye?

Avrupa Birliği uzun zamandır sıkıntılı süreçler geçiriyor. Son dönemde yapılan araştırmalar Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki vatandaşların Avrupa Birliğine karşıtlığının arttığını gösteriyor. Fransa’da AB karşıtı Ulusal Cephenin, İtalya’da AB karşıtı 5 Yıldız Hareketinin yükselişi, İngiltere’nin Brexit kararıyla Avrupa Birliğinden ayrılma sürecine girmesi Avrupa Birliğinin sorunlarını iyice perçinledi. Avrupa Birliğinde “yeni ayrılıklar olasılığı” korku yaratmaya başladı. Bu durum 2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine de fazlasıyla yansıdı. Bu bağlamda 2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önemli bir mesajda Avrupa birliğine çıkmıştır. Seçim sürecinin bir AB referandumuna dönüştüğü Fransa’da Le Pen’e artan ilgi AB’nin endişelenmesi gereken bir durum olarak karşısında duruyor. AB’nin önemli ülkelerinden Fransa’nın gelecek yıllarda birlikten ayrılması, özellikle Brexit ve diğer ekonomik ve göçmen sorunlarıyla uğraşan AB için daha büyük sorunlara yol açacaktır. Fransa’da  yapılacak 2022 seçimleri için de AB’nin bu süreçte atacağı adımlar ve ekonomisini düzeltmek için yapacağı reformlar öncelik kazanacaktır. AB bu son aşamada başarılı olamazsa gelecekte başta Fransa olmak üzere diğer Avrupa Birliği ülkelerinin de ulusal bir reçeteyi imzalayarak Avrupa Birliğinden ayrılması söz konusu olabilir.

“Sarı Yelekliler” sonrası

Son günlerde ortaya çıkan “sarı yelekliler” hareketini işte bu koşullar altında incelemek gerekiyor. Fransa’da çare bulunamayan ekonomik kriz, işsizlik ve göç en büyük sorunları oluşturuyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde liberal seçeneği bir çözüm olarak gören seçmen daha bir yıl olmadan mutsuzluğunu dile getirmeye başladı. ABD ve Dünya’da giderek artan korumacı politikalar Fransa’da da eylemler sonrası gündeme geleceğe benziyor. Bu kriz aslında Fransa’yla birlikte Avrupa Birliğinin de krizi olarak görülmelidir. Sokak hareketleri sonrası süreçte Fransa ve Avrupa Birliğini zorlu günler bekliyor.

Alican Özer

ozeralican@hotmail.com

 

 

 

 

 

 

 

 

  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın