Toplum Biter, Yaşam Ölür

Toplum Biter, Yaşam Ölür

Kendimden önce bir şeylere değer vererek başladı hayat. Önce anne’mi çok sevdim, sonra baba’mı. Oyuncaklarım kıymetlim oldu, kalemlerim, kitaplarım, öğretmenim. Bir sabah uyandığımda annem bana hayatla ilgili çok önemli şeyler söyledi. Akşam babam çok önemli şeyler anlattılar bana. Soğuk yüzler, berbat laflar filan, sonra annem ve babam öldü. Güzel yazı dersinden ilk sıfırı aldığım gün kalemlerim öldü. Edebiyatta şiir ezberleyemedim, tek ayaküstünde bir ders bekledim, hiç bitmeyecek dersler boyu umutla bekledim, kitaplarım öldü. Biraz biraz eksiliyordum işte belki de bir basamak sonra ölecektim. Bir öğreticiye ihtiyacım kalmamıştı, hızla tırmanmalı basamakları ve çıkabildiğim en yüksek basamakta ölmeliydim. Benden önce öğretmenim öldü.

Tanrıyla çok yanlış ortamlarda tanıştım. En zor zamanda, gece korkulu rüyada, karanlıkta ve ölümlerde… Uzun bir süre tanrıyı sırtımda bir yük gibi taşıdım. Sonra kalbime taşıdım, düşündüm. Çok düşündüm. Hani insan birine âşık olurda ara ara hala aşık mıyım diye düşünür ya? Yine bir gece düşündüm. Sabah uyandım Tanrımı öldürmüşler. Lanet olasıcalar şimdi yeni bir Tanrıya inanmamı istiyorlar. “Ulan bir anlık, ufacık bir anlık yaşamımda Tanrımı bile öldürdünüz” diye haykırdım kimseler duymadı. Annem, babam, diğer arkadaşlar hep birlikte inandık diye and içtik. Felsefe’yi kendi ellerimizle öldürdük. Dedem öldüğünde bir umut oturduğu koltuğu yokladığım gibi kalbimi yokladım Tanrı yoktu. Bir ölü gibi yoktu.

Yeni adamlar yaratılıyor. Önce annem, babam değişiyor. Karşı komşu Ayşe Teyze, emekli Salih öğretmen bile değişiyor. Arkadaşlarım… Tanrım… Neler oluyor size? Değişen bir nesil, kaybedilen bir yarım asır demek, değişmeyin ey insanlar. Anne neden yeni tanrıyı öğütlüyorsun? Baba yeni tanrının resmini çizmeyi nereden öğrendin?

Önce anneler eli kanlı, gözü yaşlı gelir evlere. Sonra babalar dolu cüzdanlar, donuk suratlar ve kaybedilmiş binlerce şeyle. Biraz eskiye özlem, çekip giden kutsala ağlayış. Sonra epey alıştık yeni düzene. Oturduk çay içtik onlar güldü, eğlendiler ben gülemedim… Devrimin öncüsü de, maskarası da, en büyük mağduru da kadınlar… Duygusal kadınlar, ürkek kadınlar, ah yalancı kadınlar…

Adamlar sıra sıra dizilmişler ölümü bekliyor. Ellerinde silahla ölümü bekliyor. Sıra sıra çocuklar dizilmiş ölümü bekliyor. Taramalı tüfeklere kurban olmayı bekliyor. Ölmeden önce büyükçe bir salona aldılar bizi. Önümüze güzel bir et koydular. Birazda şarap… Tüm çocuklar bir güzel yedik etleri. Bir değerliyiz bir değerli, bir görseniz. Sonra babam çıktı kürsüye, sonra diğer adamlar. Bize öyle adamlar anlattılar ki kendimden utandım. Gerçekten böyle adamlar var mıydı? Kısacık ömrümde boktan işler başarırken bile doğru yolda yürüyerek sonuca ulaşamazken, yampiri yollardan başarılı sonuca ulaştığımı deneyimlemişken. Bu koca koca babalar nasıl bu kadar dürüst kalabiliyorlar? Bu adamlar mevcut sistemi nasıl onaylayabiliyorlar? Yoksa korkuyorlar mı Tanrıları ölecek diye, çocukları ölecek diye? Korkudan neden çocukları öldürüyorlar?

Ey değişimin yolunda aynı yolda yürüdüğümüz kardeşim. Bir gün gelecek ve sen burada olmayacaksın. Gerçeklere inanan üç-beş kişi bile yeterken, gerçekten içten bir onay bile yeterken gerçekler için ölmeye. Sen neden yalan söylüyorsun? Sen neden korkuyorsun ve kaçıyorsun? İnanç denen o naif, o en kutsal ve aynı zamanda en esnek şeyi neden esnetiyorsun? Sen sevgimi neden incitiyorsun? Sen bu ölü gerçeğin etrafından çekil git. Koş eğlenceye, zevke, yanlışa ve safsatalara. Ben leşimin yanında sonuna kadar beklerim. Yinede akbabalara yedirmem. Leşimle beraber, cansız bedenimi akbabalar yiyene kadar. Şimdi çekil git. Güzel bir yatakta öl, güzel bir morga sokul ve güzel bir kabristana gömül…

Değer verdiğim her şey birer birer ölürken. Geriye sadece huzurlu bir ölüm isteği kaldı içimde. Mademki yeni Tanrı yaşamayı haram etmiş öyleyse huzurlu bir ölüm ihtimaliyle yaşarım bende. Hiç kimseye suç bulmuyorum. Yazılan, okunan ve oynanan bu. Yinede bu derin yalnızlık için, hiç kimseyi biraz suçluyorum. En büyük korkum gerçek ölümün öncesinde ölmek… Bu sahte ölümün gerçekleşme ihtimali büyük. Mesela bir sabah uyanamadım, dedemin boş koltuğu gibi yatağımı yokladım, ben yoktum. Kaybettik sanmayın, büyük ihtimalle ben ölümü de öldürdüm…

Alican ÖZER

ozeralican@hotmail.com

andy-warhol-knives

  1. yine sallandık , dediler….!!!

    oysa her gün sayızısız deprem geçiriyor yürekler ,
    düşüyor birbirinden nice gönüller ve hep yerle BİR ,
    halbuki sımsıkı tutunsalardı ,
    ölümsüzlüğe yükselir , makamlarıda göktedir..
    …………melikşah

  2. Hayat ve insanlar gerçekten hiçbir zaman gerçek olamadı elimizde sadece yaptığımız anı sayfaları ve ölümümüzü beklemek kaldı.
    Hayat bu kadar yalan ölümse bu kadar gerçek .

  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın